29 Nisan 2010 Perşembe

Yansıma

sevgi zaman zaman hissettiklerimin en genel adıdır Türkçede
sevilmek ise gerçekten beklediklerimi simgeler harf harf
düşünmektir tek başımayken yaptığım tek şey
özlemektir her an ruhumla tahayyül'de bulunmam
ve hasretimdir şu satırlar sonsuz bir bekleyiş içinde
her geceyi sabaha ulaştırmam ise çaresizlik belkide
ve şiiri burada sonlandırışım ise sıkıntılarımın geçmeyeceğinin bir yansımasıdır...

--
MehmetTürkölmez
başla: 5nisan2010 - 11mayıs2010
bitir: Ucu Açık Dakikalar


- çaresizlik
hiç bu kadar
acı olmamıştı...

fotoğrafın orjinal boyutta görmek için buraya tıklayınız

23 Nisan 2010 Cuma

mutluluk içimizde


bazı organlar vardır,
mesela pankreasınız gibi...
farkında olmadığınız
ama yokluğunda mahvolacağınız.

* bazı küçük mutluluklar vardır,
tıpkı küçük mumlar gibi
aslında yolunuza eşlik eden
fakat rüzgarınızdan sönen
ve kavuşunca mahvolacağınız
o güneşe koşarken...


*resme göz atarsanız sevinirim =))
*** resmi büyük çözünürlükte görmek için buraya tıklayınız;

18 Nisan 2010 Pazar

hayattan nasıl&neden bu kadar keyif alıyorum?

bambaşka bir amaçla başlamıştım bu yazıya aslında diyabet hastalığımla ilgili hayata dair bir iki mesaj verip yayınlayacaktım bu yazıyı ama bir baktım ki almış başını gidiyor içimi döküyorum şuraya da paylaşmış oluyorum bilmeyenler ile,
  • 2002 yazının sonlarında Tip1 Diyabet hastalığına yakalandım dile kolay tam 20 kilo vermişim farkında olmadan. nasıl farkında olmadım derseniz tatildeydim Tekirdağ - Kumbağda, her gün saatlerce deniz akabinde basket koşu yürüyüş, akşamları da eğlence dondurma zaman zaman alkol (çok şükür bikaç zaman önce söktüm attım hayatımdan) derken annem geldi İstanbul'dan yanımıza bir hafta sonu dedi ki -oğlum zayıflamışsın sen. -dedim normal anne o kadar hareketli vakit geçiyor ki. neyse birkaç gün daha geçti tatilde sonra döndük İstanbul'a eve ve soluğu hastanede aldım kan testleri vs. derken bir baktık şeker almış başını yürümüş doktor dedi ki hemen yatıyorsun tedaviye başlıyoruz umarım geçicidir ama kan sonuçların Tip1 Diyabet olduğunu belirtiyor. astım yüzümü ailedekilere haber verdik yatış için gerekli şeyler geldi evden pijama terlik telefon :) neyse birkaç gün daha geçti ve sonuç Tip1 Diyabet tanı konulmuştu artık yaşamıma insülin iğneleriyle devam edecektim artık günde 4sefer "şaka gibi" hastaneden taburcu olacağım gün Diyabet eğitim hemşiresi denen benle aynı yaşta şeker bir kız geldi, işte bu kalemleri (iğne) şöyle kullanacaksın böyle kullanacaksın gibi uygulamalı olarak gösterdi, o da ayrı bi sorunsaldır yaşamımda insan kendi kendine iğne yapar mı yahu! kas içine enjekte ediliyor olduğundan pek sıkıntı olmaz diye düşünmekteydim çünkü çocukluğumda geçirmiş olduğum ağır bronşit'ten adı soyadı adım soyadımla neredeyse birebir örtüşen ve çocukluğumda emeği olan Dr. Mehmet Türkoğlu'nun tedavisinde iğne kullanması sebebiyle iğneden aşıdan vb. şeylerden korkum yoktur aksine hemşireler kan alırken damarımdan çıkan kanı izleyebilirim (çok dağınık cümle kurdum noktasız yüklem özne tümle gizli özne gizli yüklem eşliğinde affiderzi) sonrasında diyabet eğitim hemşiresi gitti ve aradan birkaç saat geçince hemşire geldi haydi bakalım ilk defa insülinini kendin yap! aldım kalemi elimde kaç ünite vurulacaksa ayarladım sol kolumdan daha rahat yapacağımı düşünerek 0,8 mm olan iğneyi batırdım koluma sonra hızla geri çektim hemşire gülümsedi ben tekrar aynı şeyi yaptım bu defa çekmedim ve enjekte ettim garip bir duyguydu yaşamımın devamında benimleydi onlar, onlarla yaşamayı ve hatta zevk almayı öğrenmeliydim -ki öğrendim de kabaca bir hesap yaparsak 2002'den 6ay ve üstüne yıllar yaklaşık olarak 2852 gün olmuş ve bu gün sayısını dört ile çarptığımızda 11408 defa kendimi iğnelemişim :) herneyse bu hesap faslını geçelim düşününce içim bi garip oldu yaşama tekrar merhaba dedikten sonra kendi kendime dedim ki, tamam yahu hayat ya eksiye gidecek bundan sonra yada olabildiğince artıya o yaşıma kadar yaşadıklarım bana yetmiş olacak ki inzivaya çektim kendimi resmen (-keza 2001 yılında üniversite ingilizce hazırlık sınıfındayken hayatımın eğlence olarak gerçekten doruk noktasıydı neyse bu kısım teferruat gerçekten geçelim başka bir yazımda belki de o günlerimi anlatırım) derken saatler günleri günler geceleri ve aylar yılları takip etti kendime daha fazla dikkat etmeye başladım daha önceleri adımlarımı atarken iki kere düşünen ben artık üç kere düşünüp bir adım atmaya başladım ve sağlam basarak hayatıma devam etmeye her şeye pozitif bakmak keyifliymiş çevremdekilere olumlu düşünceler empoze etmek sonucunda aldığım tepkiler olumluydu çünkü. yazıya ara verdim bir kaç gün şimdi neresinden devam edip sonuca bağlayacağımı bulamıyorum çünkü bugün 23 nisan neşe doluyor insan evdeyim yatağımda hamile karılar gibi oturuyorum iş yok bugün resmi tatil, ne yapsam derdi sarmış durumda yine her zamanki boş gün-tatil tarifem geçerli olacak yüksek ihtimalle akşam üstü taksim Matrock Nargile Cafeye doğru uzanacağım nargile çay kahve belki de bir sıcak çikolata eşliğinde üfleyeceğim içimdeki tüm sıkıntıyı nargile dumanımın eskortluğunda......

şimdilik bu kadar bırakayım ve yayına sokayım yazımı :))
görüşmek üzre okuyanlara teşekkürler...

hayattan nasıl bu kadar keyif alıyorum'un özetidir nacizane, burada belirtmediğim ama 2004 yılının sonlarında bir tüberküloz yani verem vakâ'sı geçirmiş olmam iki kere şeker komasından hastanelik olmamı da bu yaşadıklarıma eklersek hayata küsüp vazgeçmek yerine "was here" diyerek dalgamı geçiyorum hayatla artık o düşünsün beni, ben istediğim gibi yaşıyorum...



*** elif seviyor diye bu fotoğrafımı koymak istedim bu yazımın altına
yoksa şu anlattığım yaşadıklarımın altına koyabileceğim
yüzlerce fotoğrafım mevcut =))





-------------
Tüm bu blog yazısı Acil Servis - Dur, Bekle (2010) albümünden Yanıma Gel parçası eşliğinde klavyelenmiştir.

17 Nisan 2010 Cumartesi

FD - beni bırakma

aslına bakarsak Feridun Düzağaç pek sevmem nedendir sebebini de bilmem
her neyse sonuç olarak Uykusuza Masallar albümündeki Beni Bırakma parçası benim için biçilmiş kaftandır. fazla söze gerek yok buyurun dinleyin ve gerçek klibi eşliğinde keyfine varın.

Teşekkürler...


*** beni bırakma.

Kal deseydin kalırdım


"Kal" Deseydin, Kalırdım...
19:40 17.12.2005

demedin oysa...
kuru bir "bitmesin"den başka hiçbir şey demedin.
öyle kuru, öyle soğuk, özle uzaktı ki ondaki anlam!
bu kadar kolay mıydı her şey,
bu kadar yakın mıydık uçuruma?
savunmayacakmıydın sevgimizi?
"kal" diye haykırmayacakmıydın ardımdan?
düşündüğüm bu değildi...
hayal ettiklerim, beklediklerim başkaydı senden...
mücadele beklemiştim oysa,
yelkensiz olan gemimizi kıyıya ulaştırırız sanmıştım...
kıyıya ulaştırırsın sanmıştım...
oysa o'nu denizin ortasında savunmasız bırakmama göz yumdun...
bu kadar yıpratıcı olamazsın...
oysa bir anlam olmalıydı yaşadıklarımızda!
paylaşılan duyguların bir anlamı olmalıydı,
yüreğimdeki martıların bir anlamı olmalıydı
beynimizdeki melodilerin, aramızdaki çekimin,
geçen akşamki sohbetin bir anlamı olmalıydı.
duygularımızın bir anlamı olmalıydı.
yüreğimdeki tüm martıları uçurdun şimdi...
hangi yöne gittiler bilmiyorum,
geri dönerler mi bilmiyorum.
dünya boşaldı mı ne!
neden bu kadar sessizleşti birden yaşam,
neden artık parlamıyor yakamozlar gözlerimde,
neden artık rüzgar esmiyor...
her şey seninle mi kaldı yoksa...
ya mantığım! mantığımı bana bırak lütfen, ona ihtiyacım var.
bazı şeyleri anlamak için ona ihtiyacım var!
evet! ben istedim ayrılığı, çıkmaz yollara yönelen bendim,
kucağında bir yığın noktayla karşına çıkan bendim...
kahretsin!
bunu neden yaptığımı bilmiyorum ve
senin buna nasıl göz yumduğunu...
tıpkı balkondaki akasyaları sularken,
fazla sudan dolayı sararacaklarını bilmediğim gibi...
su onun için hayat olmalıydı oysa...
ve... sen de benim tutunacak dalım!
bazı şeyler vardı aramızda biliyorsun,
olmaması gereken ama daima varolan.
farklı uçlardaydık seninle,
farklı mevsimleri seviyorduk farklı zamanlarda...
sen büyük fırtınalara vardın,
bense lodostan bile ürküyordum...
oysa başardığımız şeyler vardı her şeye rağmen,
daha doğrusu öyle sanıyordum...
binlerce yıldız arasında;
ayın güzelliğini görebilmekti tek amacım...
yıldızları söndürmekti...
sorunları yok etmekti...
"bitti" deyişim öylesine bir şeydi,
öylesine sıradan, şakacıktan...
"hayır" demeliydin!
hatta kıyametler koparmalıydın yüreğimde,
hendekler açmalıydın yoluma gidemeyeyim diye,
sahip çıkmalıydın gözlerimdeki ay'a,
sevgimiz diye beni yolumdan alıkoymalıydın...
"kal" demeliydin...
defalarca "kal" demeliydin...
oysa demedin...
belki de senin çiçeklerin çoktan solmuştu
ve ben akasyaları kışın yaşatmaya çalışmakla hata etmiştim...
belki böylesi daha iyi oldu...
"kal" deseydin kalırdım...
hem de seve seve kalırdım.
martılarla kalırdım,
yakamozlarla kalırdım,
demedin oysa!
bilir misin,
kaç çığlık olup yıkıldı yüreğim sen giderken...
bilir misin,
nasıl bir câna hasretti yüreğim, yolumdan döndürecek...
bilir misin,
nasıl zor oldu ardıma bakmadan çekip gitmek...
"KAL" desen kalacaktım...
DEMEDİN OYSA!




diyebilecek çok söz varken sessiz kalmak...